Ey
burnu kanasa hemen kadere küsüp yüzünü ekşiten.Gülden hiç ders almıyor
musun? Bütün yaprakları tek tek yolsan gül yine de gülmekten
vazgeçmez.Hale razı oluş şükürdür.Gül de daimi bir şükür
makamındadır.Hem bilmez misin ki başına gelen sıkıntılar aslında daha
büyük bir sıkıntıya set olur da başındaki belayı def ederler.O halde
yüzün gülsün.

Bir gün trenle seyahat eden birisi tesadüfen son derece huzursuz olan genç bir adamın yanına oturmuş. Bir sure sonra , genç adam , uzak bir hapishaneden henüz çıkmış bir mahkum olduğunu açıklamış. Mahkumiyeti ailesine o kadar utanç vermiş ki , ne ziyaretine gelmişler , ne . de bir mektup yollamışlar. Ama fakir oldukları için seyahat edemediklerini , cahil oldukları için mektup yazamadıklarını umuyor ; her şeye rağmen kendisini affetmiş olmalarını hayal ediyormuş.

Ailesinin işini kolaylaştırmak için , kendilerine mektup yazıp tren kasabanın eteklerindeki çiftliklerinden geçerken bir işaret koymalarını söylemiş. Ailesi kendisini affetmişse , raylara yakın . bir elma ağacına beyaz bir kurdele bağlayacaklarmış. Eğer kendisinin geri dönmesini istemiyorlarsa , hiç bir şey yapmayacaklar , o da trende kalıp Batıya gidecek , belki de bir serseri olacakmış.

Tren , kasabasına yaklaşırken heyecanı o kadar artmış ki , pencereden dışarı bakmaya cesaret edemiyormuş. Kompartıman arkadaşı kendisiyle yer değiştirip onun yerine elma ağacına bakacağını söylemiş.
Bir dakika sonra elini genç mahkumun koluna koymuş ,
“ Şuraya bak ” demiş. Göz pınarlarında biriken yaşlarla gözleri parlıyormuş. “ Her şey yolunda , bütün ağaç bembeyaz kurdelalarla bezenmiş ”.

O anda bir ömrü zehirleyen tüm acılar , adeta , birden dağılmış , kaybolmuş.


"Affetmezseniz sevemezsiniz.
Sevgisiz hayat ise anlamsızdır"
Yüreğimin kıyısında garip bir sevdadır senle beslenen.
Bazen acı bir hıçkırık,Bazen ise garip bir heyecan.Öyle bir sevdadırki!O na ait her şeyi bilirsindir sokağını,evinin adresini,arabasının pilakasını,telofon numarasını kısaca her şeyini bilirsin.Ve bazen düşünürsün sen ona bu kadar çoğalırken,Peki o sana ait olan her şeyi senin kadar iyi biliyormu?Mesela nelerden hoşlandığını hangi çiçeği sevdiğini en önemlisi seni neyin mutlu edip neyin üzeceğini,İçte hiç bir zaman bunları bilemezsin.Çünkü sen sadece senin yüreğindeki sevginin büyüklüğünü bilirsin.Sevgiler böyle değilmidir kendi sevginden emin olursun her zaman.Ve sevdalar böyle devam eder gider.Hep şu takılır aklıma.Neden her zaman tek taraf fazla sever?

Bugün aylardan hüzün, günlerden
hüzünertesi.
Hüzün alıp hüzün satıyorum,
Masumiyet avuçlarımızdan kaydı.
Kırılan dökülen diğerlerinin yanında
Karanlık dünlerime katıldı.
Hüzün dinliyorum şimdi radyodan.
Maviyken hüzne boyadım kendi ellerimle ruhumu.
Deniz oldum mavilerden en mavi tuval gibi
Hüzünler çizdim üzerine onu d...
a ressamın ellerinden alıp,
Ağaç olayım dedim mavi yeşil...
Dökülen yapraklarım değildi; hüzünler saçtım sağa sola,
Hüznü hüzne böldüm elde var hüzün.

Hüznü hüzünden çıkarsam çeker gider mi?ALINTI.

Kimseler üzülmesin diye,
Üzülmekten yoruldum.
Yoksa benim derdim bana yeterdi,
Herkesin derdine derman ararken,

Son trende ömrümden öylece  geçti.
Garip bir bilmezdi beni böyle yıpratan,
Hüzün mü mutluluk mu bu boş koltukta,
Ömrümün sonuna kadar kalacak olan.

İki hüzün bir koltuğa,
Çekinmeden sığar da,
İki mutluluk yan yana,
Neden gelmez acaba?

Bir ankanın
sırtında zümrütten hayaller kuruyorum Aşkı anlatan bir şiir diliyorum
yıldızlardan Kitap aralarında kuruttuğum çiçeklerde kokluyorum baharı
Vuslatı boy atan ağaçlar dikiyorum en susuz denizlere Ve çok uzak
ülkelere şehirlere Yusuf’un kuyudaki sessizliğine ve yokluğundaki
sensizliğime sesleniyorum Alıştırma beni hasretine...ALINTI.

Nede çabuk tüketmişsin yüreğindeki sevgimi
Oysa sevdaya dair ne varsa
Hepsini bırakmıştım tek kalemde yüreğine
Biliyordum ki bir daha lazım olmayacaklardı bana
Senden sonramın olmayacağına inandığım kadar biliyordum
Neyim varsa,
Seninle olsun istemiştim
Hep seninle anılsın istemiştim ismim, sevinçlerim
Hatırlar mısın? ...
Dün gibiydi o sahilde kumlara yazdıkların
Dün gibiydi sevinçlerin gözyaşları
Dün gibiydi her şey daha dün
Ve aradan geçen günlerden sonra
Bir mart gecesiydi beni aradığın
Bana… Beni unuttuğundan bahsediyordun
Şehrin ayazı gibi keskindi sözlerin
Keskindi yüreğime geçen hançerin
İlk kez bu kadar çaresizdi benimse cümlelerim
O beyaz yüreğine bıraktığım masum sevdamın hatırına
Daha fazla kırma beni…
Gözyaşlarım gözyaşlarına karışmışken… Git sevgili
Bütün hayallerimizi unuttuğun gibi… Git
Unuta bildiğin kadar unut
Arkanı dönmüşken, hazır unuttum demişken…
Git… Sevgili
Yüzüme bakma, İçin acır…
Ben nasıl olsa alışırım buna
Geceleri çıkar düşerdim yollara
Sabah şehrinde ezanlar dinlerdim
Sana martılarla dualar gönderirdim
Yağmurlar yağardı ince ıssız sensiz
Ben sokağınızda ıslandığımı bilmezdim
Karşıma çıktığında yüreğim yutkunamazdı o anı
Yorgun argın kırmızı gözlerim dolardı
Yalan değil seninde kalbin titrerdi
Onca yolu beni gerçekten sevdiğini zannederek gelirdim
Sana koşmanın nasıl bir gurur olduğunu
Artık anlamasan da olur
Biliyorum, Sen sadece unutursun
Bakarsın birkaç kış geçer üzerimizden
Birkaç yaz
Ve baharlar geçer sevdiğim üzerimizden
Senin çiçeklerin açar yüzünde
Benimse toprağımda

Akif AKTAŞ

Sabahın
erken saatlerinde çalan çalar saatimin sesini sevdim...
Bana bugün de yaşama olanağı verildiğini gördüğüm için...
Buzlu yollarda yürümeyi sevdim...
Yaşamda da atılan yanlış bir adımın,
İnsana ne denli acı vereceğini anımsattığı için...
Uzakları sevdim...
Özlemlerin duyguları pekiştirdiğini bildiğim için...
Yaşamın renk...
lerini sevdim...
Yaşanılan tüm duyguları tablolara döktüğü için...
Bir şeylere inanmanın mutluluğunu sevdim...
Kendimi iyi duyumsadığımda,
Yanımda olacak insanların varlığını bildiğim için ...
Her ne olursa olsun bir şeyin bittiği için üzülmek yerine
Yaşandığı için sevinmeyi sevdim...
Üzüntülere liman olursak,
Mutluluğun başka yerlere demir atacağını bildiğim için...
Sevmekten ve sevilmekten korkmayan insanları sevdim...
Sevme ve sevilmenin yapaylıktan değil,
Doğallıktan geldiğini bildikleri için...
Arkadaşlarımla geçirdiğim zamanları sevdim...
İçten bir sohbetin, tüm ağrılara iyi geldiğini bildiğim
için ...
Ve sevdiklerimin ellerini tutmayı sevdim...Avucumun içine bıraktığım yüreğime dokundukları iç
in.

Bir özlem şarkısının içini eriten ezgilerinin kulağından girip, yüreğine doğru akmasını sonrada gözlerinden damla damla dışarıya taşmasını hissetmektir aşk...

Her aklına gelişinde,yanında olmasada, yanında gibi hissetmektir aşk...

 Hayat bizi ağlarını daha doğduğumuz hatta anne karnında var olmaya başladığımız gün kaderimizi çizmeye başlar. Bu kader bizim başlangıcımız ve sonumuz olan yaşamımızın değişmez bir parçasıdır. Öyle insanlar gelirki hayata hiç bir şey anlamadan hayatını çürürtür sonra da göçer gider bu diyardan. İşte çoğumuzda hayattan korkmasının nedeni budur. Hiç bir şey yaşamamış olmamızdır. Bir gül öyle güzeldir ki onu öldürmeye kıyamayız onu koparmayız ya da ona zarar gelmesi istemeyiz. Böyle ince ruhlu insanlarda vardır. Onlar hayatlarından zevk almasını bilirler. Hayata sadece para para diyen Napolyon gibi para diye haykırmazlar. Bazıları vardır hayatı yaşarlar. Zenginliğin mutluluğun(parası olmayan ya da az olana göre) keyfini atarlar. Dünya yı dolaşırlar hayatı yaşarlar. Ama onlara sorsak bu hayat mı der belki de... Hayat budur. Kimsenin gözünün yaşına bakmadan yapabileceğini gördüğü insanların hayatlarına karışmadan yaşama tutunabilmektir. Bir kitapta yazılan yazı gibi "Gün doğmadan geldin,gün batmadan gideceksin".
Hayata nasıl bakarsan öyle yaşarsın. 3 günlük hayatta misafiriz biz. Bazıları sınav olarak görür dersine çalışır bazıları yaşam diye görür bunu yaşamaya çalışır. Hepimiz farklıyız hepimizin yolu ayrı.Ama bitiş noktası aynı. Hepimiz doğar,büyür ve ölürüz. Bu bizim kaçınılmaz yolumuzdur. Bugün başkası için ağlarsın yarın başkalarıda senin için ağlar.Yani kısaca hayatta bazı zorluklarlada karşılaşsak yaşamak dört noktadan geçiyor(doğmak, büyümek,ihtiyarlamak ve kaçınılmaz son ölüm, bizlere bu sınavda sabretmek düşüyor.Sabır öyle acıdırki,ama meyvesi tatlı.Hepinize sevgilerimle...
 Lailahe illallah Cuma’nın sebebiyle, Muhammedün Resullullah gerek yüzün gölgesiyle dünya ve ahirmuradımı ver.
Melekler duasıyla, Ya vedüdüm, entel maksudum, Kulhüvellahü ehad, bin bir kere ya samed, cennet kapılarını aç, benim günahımdan geç.
Benim günahım varsada senin gibi halikim var. Muhammed Aleyhisselam dostum var.
İlahi kabre vardığım gece lütfeyle, yalnız kaldığım gece bilmediğimi bildir. Kabrimi nur ile doldur. Kevser şarabına daldır, ulu cemalini göster.
Gece gündüz yalvarırım sana dünya ve ahiret muradımı ver bana.
Rabbim Allah, fikrim zikrullah, kalbimin nuru Resullullah, evvelim Allah, ahirim Allah, La ilahe illallah Muhammedün Resullullah.
Cuma gibi günümüz var. İslam gibi dinimiz var. Muhammed gibi şahımız var. Allah dedim, dostum dedim, 99 ismine mühür vurdum, üstüne.
Sırrım sübhanım Allah, derdim dermanım Allah, gafil kuluna gam düşmüş, yetiş imdadımıza ya Muhammed.
Kulhüvellahü ehad, bin bir kere ya samed, ya Allah, ya Muhammed umarız senden şefaat.
Lailahe illallahtır özüm, Muhammed Mustafadır sözüm, ihlas-ı şerif ile yıkadım yüzüm. Ayetele kürsü için sen kabul eyle sözüm.
Bugün Cuma günüdür. Dinim İslam dinidir. Dinimin İslam dini olduğuna, yetmiş binin nısfına, mühürledim üstüne.
Lailahe illallah üç muradım var, biri cennet, bir ırmak diyarını görmek. Aç cemalini göster diyarını.
Ya Resullullah! Aman yarabbi ya rabbena her halimiz malumdur sana, gece gündüz yalvarırım sana. Her zaman sana muhtacım, cemalini göster bana.
Cennetine davet et Allahım kabrimizde rahatlık, sıratta selamet, tatlı canımız sana emanet, son nefesimizde selametler ihsan eyle.
Kabir suallerimiz ahsan eyle, cennetinle cemalini cümleyle beraber bana da nasip eyle.
Lailahe illallah selalar duası için, Muhammedün Resullullah arşı ala gölgesi için hastalara şifa, dertlilere deva, borçlulara edalar ihsan eyle Ya Rabbim.
Elif Allah, Nur Muhammed tez selamet.
Ya Celil, etme zelil, gönder delil. İlahi Yarabbi hacetimi rahmet deryasını ulaştır, duaya açılan elleri icabete eriştir.
Allahım senden başka kimsemiz yoktur. Lailahe illallah arşı alaya Muhammedün Resullullah şükür Mevlaya.
Yarabbi yarabbena her halim malumdur sana, cenneti alada cemalini göster bana.
Lailahe illallah günahlarımız af eyle, Muhammedün Resullullah makamımı nur eyle.
İlahi Yarabbi son nefesimde kendime malik olmadığım zaman bu duamı sana emanet ederim.
Selatü selaya yolladım Mevlaya, sen cümlemizin muradını ver gelecek Cuma’ya.
Lailahe illallah ve cellehü edası ile, Rabbim muradımızı ver melekler duası ile.
Lailahe illallah kalbimizi karartma, rızkımızı azaltma, kabrimizi, daraltma, senden başka kapı aratma, muhannete muhtaç etme.
Lailahe illallah imanla sabır, Muhammedün Resullullah azapsız kabir.
Allahım beni af eyle, her  derdimi def eyle, rızkımızı bol eyle, kabrimizi nur eyle, sual meleklerinin cevabını muktedir eyle.
Evvelim Allah, ahirim Allah, kalbimde beytullah Lailahe illallah Muhammedün Resullullah. “Eşhedü en lâ ilâhe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abduhû ve rasûlühü” diyerek çene kapatmak nasip eyle Yarabbi.
Allahım şeytanın şerrinden, kabirdeki yılanlardan, çıyanlardan, ölümün dehşetinden, kabirin azabından, sıratın zulmetinden muhafaza eyle Allahım.
Ölümün hayırlısını, üç ayların birisini, Yasinin yarısını okurken ölmeyi nasip eyle Yarabbi.
Amin.
Kul olmalı insan. Onu yoktan var eden, sınırsız rızıklandıranın kulu olduğunu unutmamalı. Ve yine asla unutmamalı Allah’tan geldiğini ve yine ona döndürüleceğini.....



İmam cenaze namazı kıldırmak için cemaate saf tutmaları için seslendi. Daha sonra dönüp arkasına baktığında şaşkınlığını gizleyemedi. Çünkü cemaat beş kişiden ibaretti. Mevtanın yakın çevresinden sadece beş kişi.

O güne dek pek çok cenaze namazı kıldırmıştı. Kimsesi olmayanların bile cami cemaati cenaze namazlarına katılıp ondan sonra dağılırlardı. Ölen o civardan biri olurdu mutlaka. Ya selam verdiği, ya sık sık karşılaştığı veya camide namaz sonrası sohbet ettiği evine girip çıktığı bir komşusu olurdu ölen kişi İnsanlar bunun hatırına, selamın veya bir tebessümün hatırına iştirak ederlerdi cenazesine.

İlk kez bu kadar az kişiyle kılacaktı cenaze namazını. Ama karşısında duran tabuta takılıp kaldı gözleri ister istemez. Hiç mi selam verdiği, yardımına koştuğu, hastayken ziyaret ettiği, çocuğu olan ev alan birine hayırlı olsuna gittiği, düğününe, yakınlarından birisinin cenazesine gittiği herhangi biride mi yoktu hayatında?

O kadar mahzun bırakılır mıydı cenaze? O tüm bu duygularla namazı kıldırmış, mezarlığa doğru yola çıkılmıştı bile. Yolda da kafasından atamamıştı bu düşünceleri. Acaba ölen kimdi? Nasıl biriydi? Gömülme işlemi bitmiş evine dönerken aklı hala cenazedeydi. Bakkalın önünden geçerken onun tanıyacağını düşünerek hızla oraya yöneldi.

- Ahmet efendi hayırlı işler

- Sağ ol hocam nasılsınız?

- Allah Şükür hocam dünya meşgalesi oyalanıyoruz işte.

- Ahmet efendi sana bir şey soracağım.

- Buyur hocam hayırdır.

- Bugün bir cenaze vardı camide. Fakat cemaati sadece beş kişiydi. Bende meraklandım ölen kimdir diye?

- Evet şu ikinci kattaki mazdası olan adam. Adı Fatih değil mi?

- Evet adı Fatihti. Madem tanıyordun da neden cenazede yoktun o zaman?

- Hocam işin aslı değişik bir adamdı. Annesi ve babası hatır soran insanlardı ama o evden kimseye selam vermeden çıkıp arabasına atlar, teybini sonuna kadar açıp gaza basar giderdi. Kimseye hal hatır sormaz, hayırlı işler demez,insanları küçümseyen,saygısız sevgisiz biriydi. Bir kere bile camide gördün mü sen hocam?

- Hayır tanımıyorum. Belki de yeni gelmişlerdir o yüzden olabilir.

Ahmet efendi hararetle anlatmaya devam etti. Fatih’e kızgınlığı konuşurken gözlerinin donukluğundan ve kelimeleri birbiri ardına sıralamasından belliydi.

- Hocam camiyle, ezanla işi yoktu ki zaten. Dedim ya saygısızdı. Sadece komşulara değil, akrabalarına karşı da aynı şekilde davranıyormuş. Bazen akrabaları burada alış veriş yaparlarken o yanlarından geçip gider onları da görmezden gelir, arabasına atlar giderdi. Onlarda anlatırlardı. Evlerine gittiklerinde de o d diğer odaya gider orada müzik dinlermiş. Onların yanına bile girmeye tenezzül etmezmiş. Yani kısacası hiç kimseyi önemsemezdi. Bir akrabası anlatmıştı. Önceden bu şekilde değilmiş. Beş sene oldu onlar buraya taşınalı. Zengin bir akrabası onlara bu evi almış, başka bir akrabası da ona iş vermiş. Sonra bir de altına araba çektiler. Adam değişti ne oldum delisi oldu yani anlayacağın hocam... Selamı sabahı kesti. Sonra kendisi gibi Allahsız, besmelesiz birini bulmuş nereden bulduysa, düğünsüz derneksiz aldılar beraber yaşıyorlar. İşte hocam bazen iyilik ve hayır olsun diye yapılan yardımlar insanı bu şekilde azgınlaştırabiliyor da.

Hoca dalgındı. Tüm bu anlatılanları kafasında canlandırmaya çalıştı. Hala insanlardan bu derece kopuk yaşamasının sebebini anlayamamıştı.

- Tamam da Ahmet efendi insanlardan neden bu kadar koptu ki?

- Şımarıklık hocam. Sonradan görmek bu olsa gerek. Hiç kimsenin doğumuna, ölümüne, hastalığına, sağlığına gitmezse ona gelirler mi hocam? Doğum da insanlarla olur ölüm de, Düğünde de insan lazım, cenazede de. Bu dünya gelip geçici be hocam. Bak hiçbir şey kurtarmıyor insanı. Ölüm sırası geldiğinde ansızın alıveriyor insanı.

Hoca destekler mahiyette kafasını salladı.

- Evet haklısın. Dünyada güzel şeyler yapmak lazım. Geride kalanlar seni güzel hatırlasın.Bugün ölecekmiş gibi ahiret için, hiç ölmeyecekmiş gibi de dünya için çalışmalı insan. Öleceğini asla unutmadan, yeri ve zamanı geldiğinde hiçbir güç, hiçbir şey erteleyemez ölümü. Yüce yaradan Kur’an da ne buyurmuş?

“Siz sağlam kalelerde bile olsanız ölüm gelip sizi bulur.” Ahmet efendi de dalgınlaştı. Evet hoca çok haklıydı. Bu dünya yalnız yaşanıp,sessiz sedasız terk edilecek bir yer değildi ki. Güzel şeyler yapmalı, yaradanını unutmadan, yarattıklarını küçümsemeden yaşamalı. Amacı olmalı aldığı her nefesin. Bir işe yaramalı insan!.. Yiyip içen, gezip dolaşan bir et yığını değil ki insan. Sevmeli, sevilmeli, öğrenmeli, öğretmeli,almasını bildiği gibi vermeli de, insanlarla iç içe sürdürmeli yaşantısını. Evet hoca çok haklıydı. Sevildiğini kanıtlarcasına cenazesinde;

- Mevtayı nasıl bilirdiniz? Sorusuna yüzlerce insan yürekten hep bir ağızdan;
  İyi bilirdiikk.. diye haykırmalı. Gerçekten gözyaşı döküp üzülmeli onun için. Ardından dualar etmeli kusurlarının affı için. Tüm bunları yapacak gerçek dostlar, sevenler bırakmalı insan ardında. Ona bir adım atana o, on adım atmalı. Ona yürüyerek gelene o, koşarak gitmeli. Ona selam diyene o, daha güzeliyle karşılık vermeli. Yani kul olduğunu aldığı her nefeste hatırlamalı. Ölümlü bir fani olduğunu her verdiği nefeste hissedebilmeli.

Kul olmalı insan. Onu yoktan var eden, sınırsız rızıklandıranın kulu olduğunu unutmamalı. Ve yine asla unutmamalı Allah’tan geldiğini ve yine ona döndürüleceğini.....

Aklın kimyası ile aşkın kimyası başkadır. Akıl temkinlidir. Korka korka atar adımlarını. Aman sakın kendini diye tembihler. Halbuki aşk öyle mi? Onun tek dediği: Bırak kendini, ko gitsin; akıl kolay kolay yıkılmaz. Aşk ise kendini yıpratır, harap düşer. Halbuki hazineler ve defineler yıkıntılar arasında olur. Ne varsa harap bir kalpte var!

Bayezid-iBestami hazretleri büyük velilerden...Bir gün tımarhanenin önünden geçiyor.Tımarhane hizmetcisinin tokmakla bir şeyler dövdüğünü görüyor:
-Ne yapıyorsun?
Hizmetçi:
-Burası tımarhanedir.Delilere ilaç yapıyorum.
-Benim hastalığıma da bir ilaç tavsiye eder misin?
-Hastalığını söyle.
-Benim hastalığım günah hastalığı...
Çok günah işliyorum...
-Ben günah hastalığından anlamam...
Ben delilere ilaş hazırlıyorum...
Parmaklığın arkasından konuşulanları duyan bir deli,(!)Bayezid-i Bestami hazretlerine:
-Gel dede, gel!Senin hastalığının çaresini ben söyleyeyim,diye seslendi.
Bayezid-iBestami hazretleri,delinin yanına sokularak:
-Söyle bakalım,benim derdime çare nedir?dedi.
Deli(!)şu ilacı tavsiye etti:
-Tevbekökü ile istiğfar yaprağını karıştır...Kalp havanında tevhid tokmağı ile döv,insaf eleğinden geçir,göz yaşıyla yoğur ,aşk fırınında pişir...Akşam sabah bol miktarda ye...O zaman göreceksin senin hastalığından eser kalmaz,dedi.
Bu ilacı öğrenen Bayezid hazretleri:
-Hey gidi dünyahey!Demek seni de deli diye buraya getirmişler,deyip oradan ayrıldı.
bu ilaç,halen günah hastası olanlara tavsiye edilmektedir.Yani bu formülün hükmü devam etmektedir.
Arkadaşlar bu gün okuduğum,Medine Balcı adlı yazarın NEVBAHAR adlı kitabındaki bu hikaye çok hoşuma gitti ve sizlerlede paylaşmak istedim.Çocuklara ders yaptırırken yazmak biraz zor oldu amma sizler için değer.SEVGİLERİMLE...
Suskun kalmış cümlelerin bile,
Güzel bir anlamı vardı.
Her güzellik dile getirilemez ki…
Kimi içten bir gülümseyişte,
Kimi mutlulukla akan,
Birkaç damla göz yaşında,
Bazen de yarin,
İki tutam saçı okşayışında gizlidir.
Zaman kötü olmuş diyoruz,
Zamanın ne suçu var?
Kötü olan bizleriz aslında…
Sevgileri,sevdaları basitleştiren,
Her şeyi bayağılaştıran hep biz…
Hırs,bencillik,düşüncesizlik sarmış,
Dört bir yanımızı…
Her şeye,herkese bir kulp takan,
Kendimizi aklamak,savunmak adına,
Başkalarını suçlayan bizler…
Kaçımız gerçekten özeleştiri yapabiliyoruz?
Hangimiz acaba karşımızdaki için;
“Onu kırdım mı?
Bir yanlışım,hatam oldu mu acaba?”
Diye düşünmeye zaman ayırıyoruz ki?
“Bana ne ya!
Ben haklıyım ne de olsa…?”
Deniyor hep…
Kaç kişi özür dileyebiliyor hayatında?
Ağzımızdan ;
Hırslarından arınmış,
İçten,
Gönülden,
Çıkarsız,
İki güzel kelam çıkmayacaksa,
SUSKUN KALMAK EN İYİSİ GALİBA…
“Seninle olmanın en güzel yanı ne biliyor musun?
Elin elime değmeden avuçlarımı terleten sıcaklığını taa içimde hissetmek.
Seninle olmanın en kötü yanı ne biliyor musun?
”Seni seviyorum” sözcüğü dilimin ucunu ısırırken her konuşmamızda boş yere saatlerce havadan sudan söz etmek.
Seninle olmanın en heyecanlı yanı ne biliyor musun?
Aynı şeyleri seninle aynı anda düşünmek birlikte ağlamak gülmek. Ve buradayken bile seni çılgınca özlemek…
Seninle olmanın en acı yanı ne biliyor musun?
Seni hiç tanımadığım bir sürü insanlarla paylaşmak. Senin yanında olan, seninle konuşan herkesi çocukça kıskanmak.
Seninle olmanın en mutlu yanı ne biliyor musun?
Tanıdık birileriyle karşılaşma tedirginliği ile yollarda yürümek yan yana… Elimdeki şemsiyeye inat yağmurda ıslanmak birlikte. Elimde kır çiçeğiyle seni beklemek… Aynı mekanlarda aynı yiyecekleri yemek.
Seninle olmanın en romantik yanı ne biliyor musun?
Sensiz gecelerde sana söyleyemediklerimi yıldızlara aya anlatmak… Okuduğum kitabın sayfalarında dinlediğim şarkıların türkülerin şiirlerin her mısrasında seni bulmak.
Seninle olmanın en zor yanı ne biliyor musun?
Seni kaybetme korkusuyla hayatta ilk kez tattığım o tarifsiz duygularımı umut denizinin ortasında küreksiz bir sandala hapsetmek. Sevgili yerine yıllarca dost kalmayı başarmak. Yalın ayak yürümek bıçağın en keskin yerinde. Kanadıkça tuz yerine gözyaşlarımı basmak yüreğime.
Seninle olmanın tek yan etkisi ne biliyor musun?
Nereden bileceksin?
Sen benimle hiç olmadın ki. Olsaydın avuçlarım terlemezdi… Isırmazdım dilimin ucunu… Özlemezdim seni yanımdayken.Kıskanmazdım.
Korkmazdım yollarda yürümekten. Islanmazdım yağmurlarda… Yıldızlara aya dert yanmaz, böyle her şarkıda serhoş olmazdım.
Korkmazdım seni kaybetmekten ayaklarım kan revan atlardım sandaldan denize… Ve her kulaçta haykırırdım seni..
Ama sen hiç benimle olmadın ki…
YA AKLIN BAŞKA YERLERDEYDİ YA YÜREĞİN…”
Can YÜCEL



Kralın biri geziye çıktığı bir sabah dilencinin biriyle karşılaşır. Dilencinin hali perişandır ancak buna rağmen gülümsemektedir. Neşesi yerindedir.
Kral halinden memnun dilenceye sorar; 'Dile benden ne dilersen?''
Dilenci kralın bu sözüne güler ve 'Kralım siz benim dileğimi gerçekleştiremezsiniz, boşverin, yolunuza gidin ' karşılığını verir.
Kral gücenir. Kendini beğenmiş bu dilenciye dersini vermek ister. Israr eder.
'Ben Kralım, senin her istediğini yerine getirebilirim, sen dile dileyeceğini...'
Dilenci elindeki çanağı krala uzatır ve 'bunu doldurabilir misin? diye sorar..
Kral yanındaki vezirine çanağı altınla doldurmasını emreder. ,
Vezir üzerindeki bütün altınları küçük çanağa boşaltır ancak çanak dolmaz.Saraydan bir torba altın getirtilir, o da çanağa boşaltılır, çanak yine dolmaz. Çanağa atılan altınlar sanki buhar olup uçmaktadır. Kral ve veziri çanağın altına bakarlar. Çanak delik de değildir. Ancak altınlar da ortada yoktur.
Gün boyunca saraydan torba torba altın getirtilir. Hepsi de çanağa boca edilir ancak, çanak de bir türlü dolmaz. Kralın hazinesi küçük çanağa dayanmaz. Kral sonunda dilencinin önünde diz çöker.
'Tamam, sen kazandın ama bana bunun sırrını söyle. Bu çanak neden yapılmıştır, niçin dolmak nedir bilmemektedir?'
Dilenci, 'çok basit' der ve ekler:
'Bu çanak insanın arzu ve isteklerinde yapılmıştır. Doymak bilmez oluşu bundandır. İnsanın arzularının ve isteklerinin sonu yoktur. İstek ve arzu doyumsuzluk uyandırır ve kral da olsa herkesi sonunda dilenci olmaya mecbur bırakır...

" Arkadaşlar  ben bu hikayeyi okuyunca çok beğendim". Sizlerle paylaşmak ve üzerinde yorum yapmak istedim...
  • Suskun yüreğimde sessiz kelimeler konuşsun istedim.
  • Ve ben seni ölesiye özledim ey yar,
  • Beni bilirsin beklemek ve özlemekle hükümlüyümdür,
  • Neredeyim biliyormusun?
  • Hasret Şehrinde ,

  • Aşıklar limanında,yani adresim hep aynı.
  • Sana gönül vereli değişmedi.
  • Bekliyorum sessizce ve sabırla.
  • Bir gün bana dönüşün mahşer gününe de raslasa,

  • Ben seni bıraktığın yerde,
  • Hasret şehrinde,
  • Aşıklar limanında bekliyorum.
  • SENİ ÇOK SEVİYORUM.
..
Arkadaşım  yıldız: beni bu hediyeye layık görmüş beni bu güzel
ödüle laik gördüğü için çok teşekkür ederim.

 KURALLAR

Sizi ödüllendirene teşekkür edin.
* Sizi ödüllendirenin blog linkini yayınlayın.

*Ödülün logosunu yayınlayın.

7 yaratıcı blogger ödüllendirin.

* 7 blogun linkini yayınlayın.

* Ödüllendirdiklerinizi haberdar edin


Kendiniz hakkında 7 ilgiç şey yazın.

HAKKIMDA YEDİ İLGİNÇ ŞEY

1)Bir yere gideceğim zaman arkadaşım beni hiç bir şekilde bekletmemeli.

2)Evin dağıtılmasına çok kızarım.Çünkü koyduğumu yerinde bulmam lazım.

3)Yatmadan saat kaç olursa olsun evimi temizler yatarım.

4)Sabah çocukları uyandırmak için calar saatlik yaparım on dakikada herkes 

ayakta.
5)Çok sabırsızımdır  burcumun bu özelleğini hiç sevmem,

6)Aramızda bazende temizlik yaparken çok abarttığımı düşünüyorum.

7)Birde kendim için vakit ayırmaya bayılıyorum.
Sıra geldi ödül vermeye gönül isterdi ki hepinize vermeyi..


Zehra senerp://annemineli.blo:httgspot.com/

Sevgi:http://kirlangichikayesi.blogspot.com/

Cahide:http://cahideninelleri.blogspot.com/

Ballı cimcime:http://ballicimcime.blogspot.com/

Hilal:http://hilaltimur-siir.blogspot.com/

Sibel:http://enguzeltatlar.blogspot.com/

 semra: http://evraile.blogspot.com/

sıra sizde arkadaşlar
Lailahe illallah Cuma’nın sebebiyle, Muhammedün Resullullah gerek yüzün gölgesiyle dünya ve ahiret muradımı ver.
Melekler duasıyla, Ya vedüdüm, entel maksudum, Kulhüvellahü ehad, bin bir kere ya samed, cennet kapılarını aç, benim günahımdan geç.
Benim günahım varsada senin gibi halikim var. Muhammed Aleyhisselam dostum var.
İlahi kabre vardığım gece lütfeyle, yalnız kaldığım gece bilmediğimi bildir. Kabrimi nur ile doldur. Kevser şarabına daldır, ulu cemalini göster.
Gece gündüz yalvarırım sana dünya ve ahiret muradımı ver bana.
Rabbim Allah, fikrim zikrullah, kalbimin nuru Resullullah, evvelim Allah, ahirim Allah, La ilahe illallah Muhammedün Resullullah.
Cuma gibi günümüz var. İslam gibi dinimiz var. Muhammed gibi şahımız var. Allah dedim, dostum dedim, 99 ismine mühür vurdum, üstüne.
Sırrım sübhanım Allah, derdim dermanım Allah, gafil kuluna gam düşmüş, yetiş imdadımıza ya Muhammed.
Kulhüvellahü ehad, bin bir kere ya samed, ya Allah, ya Muhammed umarız senden şefaat.
Lailahe illallahtır özüm, Muhammed Mustafadır sözüm, ihlas-ı şerif ile yıkadım yüzüm. Ayetele kürsü için sen kabul eyle sözüm.
Bugün Cuma günüdür. Dinim İslam dinidir. Dinimin İslam dini olduğuna, yetmiş binin nısfına, mühürledim üstüne.
Lailahe illallah üç muradım var, biri cennet, bir ırmak diyarını görmek. Aç cemalini göster diyarını.
Ya Resullullah! Aman yarabbi ya rabbena her halimiz malumdur sana, gece gündüz yalvarırım sana. Her zaman sana muhtacım, cemalini göster bana.
Cennetine davet et Allahım kabrimizde rahatlık, sıratta selamet, tatlı canımız sana emanet, son nefesimizde selametler ihsan eyle.
Kabir suallerimiz ahsan eyle, cennetinle cemalini cümleyle beraber bana da nasip eyle.
Lailahe illallah selalar duası için, Muhammedün Resullullah arşı ala gölgesi için hastalara şifa, dertlilere deva, borçlulara edalar ihsan eyle Ya Rabbim.
Elif Allah, Nur Muhammed tez selamet.
Ya Celil, etme zelil, gönder delil. İlahi Yarabbi hacetimi rahmet deryasını ulaştır, duaya açılan elleri icabete eriştir.
Allahım senden başka kimsemiz yoktur. Lailahe illallah arşı alaya Muhammedün Resullullah şükür Mevlaya.
Yarabbi yarabbena her halim malumdur sana, cenneti alada cemalini göster bana.
Lailahe illallah günahlarımız af eyle, Muhammedün Resullullah makamımı nur eyle.
İlahi Yarabbi son nefesimde kendime malik olmadığım zaman bu duamı sana emanet ederim.
Selatü selaya yolladım Mevlaya, sen cümlemizin muradını ver gelecek Cuma’ya.
Lailahe illallah ve cellehü edası ile, Rabbim muradımızı ver melekler duası ile.
Lailahe illallah kalbimizi karartma, rızkımızı azaltma, kabrimizi, daraltma, senden başka kapı aratma, muhannete muhtaç etme.
Lailahe illallah imanla sabır, Muhammedün Resullullah azapsız kabir.
Allahım beni af eyle, her  derdimi def eyle, rızkımızı bol eyle, kabrimizi nur eyle, sual meleklerinin cevabını muktedir eyle.
Evvelim Allah, ahirim Allah, kalbimde beytullah Lailahe illallah Muhammedün Resullullah. “Eşhedü en lâ ilâhe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abduhû ve rasûlühü” diyerek çene kapatmak nasip eyle Yarabbi.
Allahım şeytanın şerrinden, kabirdeki yılanlardan, çıyanlardan, ölümün dehşetinden, kabirin azabından, sıratın zulmetinden muhafaza eyle Allahım.
Ölümün hayırlısını, üç ayların birisini, Yasinin yarısını okurken ölmeyi nasip eyle Yarabbi.
Amin.

Aşk: belki Züleyha'nın yaptığı gibi iftiraya götürür.. Belki Hz.Yusuf'u gören
kadınların ellerini kanatan bıçağa götürür.. Belki Hz. Aişe validemizin
yaptığı naza götürür.. Aşktır,yolu vardır;yordamı yoktur.. Hz. Yakub'u
elde gömlek bekletendir.. Hz.İsmail'i emre razı edendir.. Hz Fatıma'yı
babasının peşinden götürendi...r... BÖYLE BİR AŞKLA HUZURA GELME UMUDUYLA ALLAH'ım

Arkadaşlar ben bu konuyu defalarca okudum ve sesli olrak dinledim ilk okuduğumda pekte birşey anlamadım.Ama sonra çıkartılacak büyük ders olduğunu gördüm.Sizlerle paylaşmak istedim.Ümarım sizinde dikkatinizi çeker.Sevgilerimle...
Bu hikaye Northwestern Üniversitesi iş idaresi Master Öğrencileri ile zaman yönetimi dersi Profesörü arasında geçer :

Profesör sınıfa girip karşısında duran, dünyanın en seçilmiş öğrencilerine kısa bir süre baktıktan sonra, Bugün Zaman Yönetimi konusunda deneyle karışık bir sınav yapacağız dedi. Kürsüye yürüdü, kürsünün altından kocaman bir kavanoz çıkarttı. Arkadan kürsünün altından bir düzine yumruk büyüklüğünde taş aldı ve taşları büyük bir dikkatle kavanozun içine yerleştirmeye başladı. Kavanozun daha başka taş almayacağına emin olduktan sonra öğrencilerine döndü ve bu kavanoz doldu mu? diye sordu. Öğrenciler hep bir ağızdan Doldu diye cevapladılar.

Profesör Öyle mi? dedi ve kürsünün altına eğilerek bir kova mıcır çıkarttı. Mıcırı kavanozun ağzından yavaş yavaş döktü. Sonra kavanozu sallayarak mıcırın taşların arasına yerleşmesini sağladı. Sonra öğrencilerine dönerek bir kez daha bu kavanoz doldu mu? diye sordu. Bir öğrenci dolmadı herhalde diye cevap verdi. Doğru dedi.

Profesör gene kürsünün altına eğilerek bir kova kum aldı ve yavaş yavaş tüm kum taneleri taşlarla mıcırların arasına nüfuz edene kadar döktü. Gene öğrencilerine döndü ve bu kavanoz doldu mu? diye sordu. Tüm sınıf bir ağızdan Hayır diye bağırdılar. Güzel dedi Profesör kürsünün altına eğilerek bir sürahi su aldı ve kavanoz ağzına kadar doluncaya dek suyu boşalttı. Sonra öğrencilerine dönerek bu deneyin amacı neydi diye sordu. Uyanık bir öğrenci hemen Zamanımız ne kadar dolu görünürse görünsün daha ayırabileceğimiz zamanımız mutlaka vardır diye atladı.

Hayır dedi Profesör, bu deneyin esas anlatmak istediği Eğer büyük taşları baştan yerleştirmezsen küçükler girdikten sonra büyükleri hiçbir zaman kavanozun içine koyamazsın gerçeğidir.

Öğrenciler şaşkınlık içinde birbirlerine bakarken Profesör devam etti; Nedir hayatınızdaki büyük taşlar? Çocuklarınız, eşiniz, sevdikleriniz, arkadaşlarınız, eğitiminiz, hayalleriniz, sağlığınız, bir eser yaratmak, başkalarına faydalı olmak, onlara bir şey öğretmek! Büyük taşlarınız belki bunlardan birisi, belki bir kaçı, belki hepsi. Bu akşam uykuya yatmadan önce iyice düşünün ve sizin büyük taşlarınız hangileridir iyi karar verin.
Bilin ki büyük taşlarınızı kavanoza ilk olarak yerleştirmezseniz hiçbir zaman bir daha koyamazsınız, o zaman da ne kendinize, ne de çalıştığınız kuruma, ne de ülkenize faydalı olursunuz. Bu da iyi bir iş adamı, gerçekte de iyi bir adam olamayacağınızı gösterir.
Arkadaşlar bu gün kendim için bir iyilik yaptım.Bir spor solonuna gittim ve kayıt yaptırdım spora başladım sağliğımız için sporun önemini hepimiz biliyoruz.Sizde kendiniz için bir iyilik yapın neyi seviyorsanız bir gününüzü ona ayırın hayat okadar kısaki! Aslında yazacak çok şeyim var ama sizleri fazla sıkmayım bana olan desteğiniz ve yorumlarınız için çok teşekkür ediyorum.SEVGİLERİMLE...
Arkadaşlar aşağıda paylaşmış olduğum konuyu okuyunca dikkatimi cekti sizlerle paylaşmak istedim.Acaba bizler nasıl bir sevgiyle seviliyoruz veya nasıl bir sevgiyle seviyoruz? www .hikayearsivi.net
 Masumi Toyotome diye bir Japon yazmış. "Dünyada sevilmek istemeyen kişi yok gibidir" diye başlıyor.

    - "Ama sevgi nedir, nerede bulunur, biliyormuyuz?" diye soruyor...Sonra anlatmaya başlıyor:

    - "Sevgi üç türlüdür!.."

    Birincinin adı "Eğer" türü sevgi!.. Belli beklentileri karşılarsak bize verilecek sevgiye bu adı takmış yazar..

    Örnekler veriyor: Eğer iyi olursan baban, annen seni sever. Eğer başarılı ve önemli kişi olursan, seni severim. Eğer eş olarak benim beklentilerimi karşılarsan seni severim. Toyotome "En çok rastlanan sevgi türü budur" diyor. Bir şarta bağlı sevgi.. Karşılık bekleyen sevgi.. "Sevenin,istediği birşeyin sağlanması karşılığı olarak vaad edilen bir sevgi türüdür bu" diyor yazar..

    - "Nedeni ve şekli bakımından bencildir. Amacı sevgi, karşılığı bir şey kazanmaktır." Yazara göre evliliklerin pek çoğu "Eğer" türü sevgi üzerine kurulduğu için çabuk yıkılıyor. Gençler birbirlerinin o anki gerçek hallerine değil, hayallerindeki abartılmış romantik görüntüsüne aşık oluyor ve beklentilere giriyorlar. Beklentiler gerçekleşmediğinde de, düşkırıklıkları başlıyor. Sevgi giderek nefrete dönüşüyor. En saf olması gereken anne baba sevgisinde bile "Eğer" türüne rastlanıyor.

    Yazar bir örnek veriyor. Bir genç Tokyo Üniversitesi giriş sınavlarını kazanarak babasını mutlu etmek için, çok çalışıyor. Okul dışında hazırlama kurslarına da gidiyor. Ama başarılı olamıyor. Babasının yüzüne bakacak hali yok. Üzüntüsünü hafifletmek için bir haftalığına Hakone kaplıcalarına gidiyor. Eve döndüğünde babası öfkeyle "Sınavları kazanamadın. Bir de utanmadan Hakone'ye gittin" diye bağırıyor. Delikanlı "Ama baba, vaktiyle sen de bir ara kendini iyi hissetmediğinde Hakone kaplıcalarına gittiğini anlatmıştın" diyor. Baba daha çok kızarak, delikanlıyı tokatlıyor. Çocuk da intihar ediyor. "Gazeteler intiharın anlık bir sinir krizi sonucu olduğunu söylediler, yanılıyorlardı" diyor yazar..

    - "Delikanlı babasının kendisine olan sevgisinin yüksek düzeydeki beklentilerine bağlı olduğunu anlamıştı!.." İnsanlar "Eğer" türü sevginin üstünde bir sevgi arayışı içindeler aslında.. "Bu sevginin varlığını ve nerede aranması gerektiğini bilmek, bu genç adamın yaptığı gibi, yaşamı sürdürmekle, ondan vazgeçmek arasında bir tercih yapmakla karşı karşıya kaldığımızda önemli rol oynayabilir" diyor, Masumi Toyotome.. İlginç değilmi?..

    İkinci türe geçiyoruz: "Çünkü" türü sevgi... Toyotome bu tür sevgiyi şöyle tarif ediyor: "Bu tür sevgide kişi, birşey olduğu, birşeye sahip olduğu ya da birşey yaptığı için sevilir. Başka birinin onu sevmesi, sahip olduğu bir niteliğe ya da koşula bağlıdır".

    Örnek mi?.. "Seni seviyorum. Çünkü çok güzelsin. (Yakışıklısın!)" "Seni seviyorum. Çünkü o kadar popüler, o kadar zengin, o kadar ünlüsün ki.." "Seni seviyorum. Çünkü bana o kadar güven veriyorsun ki.." "Seni seviyorum.Çünkü beni üstü açık arabanla, o kadar romantik yerlere götürüyorsun ki..

    - " Yazar, Çünkü türü sevginin, Eğer türü sevgiye tercih edileceğini anlatıyor. Eğer türü sevgi, bir beklenti koşuluna bağlı olduğundan büyük ve ağır bir yük haline gelebilir. Oysa zaten sahip olduğumuz bir nitelik yüzünden sevilmemiz, hoş birşeydir, egomuzu okşar. Bu tür, olduğumuz gibi sevilmektir. İnsanlar oldukları gibi sevilmeyi tercih ederler. Bu tür sevgi onlara yük getirmediği için rahatlatıcıdır.

    Ama derin düşünürseniz, bu türün, "Eğer" türünden temelde pek farklı olmadığını görürsünüz. Kaldı ki, bu tür sevgi de, yükler getirir insana.. İnsanlar hep daha çok insan tarafından sevilmek isterler. Hayranlarına yenilerini eklemek için çabalarlar. Sevilecek niteliklere onlardan biraz daha fazla sahip biri ortaya çıktığı zaman, sevenlerinin, artık ötekini sevmeye başlayacağından korkarlar. Böylece yaşama sonsuz sevgi kazanma gayretkeşliği ve rekabet girer.

    Ailenin en küçük kızı yeni doğan bebeğe içerler. Sınıfın en güzel kızı, yeni gelen kıza içerler. Üstü açık BMW'si ile hava atan delikanlı, Ferrari ile gelene içerler. Evli kadın kocasının genç ve güzel sekreterine içerler.

    "O zaman bu tür sevgide güven duygusu bulunabilir mi?" diye soruyor, Toyotome.. "Çünkü türü sevgi de, gerçek ve sağlam sevgi olamaz" diyor.

    Bu tür sevginin güven duygusu vermeyişinin iki ayrı nedeni daha var.. Birincisi.. "Acaba bizi seven kişinin düşündüğü kişi miyiz?" korkusu.. Tüm insanların iki yanı vardır. Biri dışa gösterdikleri.. Öteki yalnızca kendilerinin bildiği.."İnsanlar sandıkları kişi olmadığımızı anlar ve bizi terkederlerse" korkusu buradan doğar. İkincisi de.. "Ya günün birinde değişirsem ve insanlar beni sevmez olurlarsa.." endişesidir.

    Japonya'da bir temizleyicide çalışan dünya güzeli kızın yüzü patlayan kazanla parçalanmış. Yüzü fena halde çirkinleşince, nişanlısı nişanı bozup onu terketmiş. Daha acısı.. Aynı kentte oturan anne ve babası, hastaneye ziyarete bile gelmemişler, artık çirkin olan kızlarını.. Sahip olduğu sevgi, sahip olduğu güzellik temeli üstüne bina edilmiş olduğundan bir günde yok olmuş. Güzellik kalmayınca sevgi de kalmamış. Kız birkaç ay sonra kahrından ölmüş..

    Japon yazar "Toplumlardaki sevgilerin çoğu 'Çünkü' türündendir ve bu tür sevgi, kalıcılığı konusunda insanı hep kuşkuya düşürür" diyor..

    Peki o zaman, gerçek sevgi, güvenilecek sevgi ne?.."Ve işte sevgilerin en gerçeği!.

    * * * "Üçüncü tür sevgi benim 'Rağmen' diye adlandırdığım türdür" *** diyor yazar.

    Bir koşula bağlı olmadığı için ve karşılığında birşey beklenmediği için "Eğer" türü sevgiden farklı bu.. Sevilen kişinin çekici bir niteliğine dayanıp, böyle bir şeyin varlığını esas olarak almadığı için "Çünkü" türü sevgide değil. Bu üçüncü tür sevgide, insan "Birşey olduğu için" değil, "Birşey olmasına rağmen" sevilir. Güzelliğe bakar mısınız?.. Rağmen sevgi..

    Esmeralda, Qusimodo'yu dünyanın en çirkin, en korkunç kamburu olmasına "rağmen" sever. Asil, yakışıklı, zengin delikanlı da Esmeralda'ya çingene olmasına "rağmen" tapar!.."Kişi dünyanın en çirkin, en zavallı, en sefil insanı olabilir. Bunlara 'rağmen' sevilebilir. Tabii bu sevgiyle karşılaşması şartı ile..

    - " Burada insanın, iyi, çekici ya da zengin konum edinerek sevgiyi kazanması gerekmiyor. Kusurlarına, cahilliğine, kötü huylarına ya da kötü geçmişine "rağmen" olduğu gibi, o haliyle sevilebiliyor. Bütünüyle çok değersiz biri gibi görünebiliyor ama en değerli gibi sevilebiliyor.

    Japon yazar "Yüreklerin en çok susadığı sevgi budur" diyor. "Farkında olsanızda,olmasanız da, bu tür sevgi sizin için yiyecek, içecek, giysi, ev, aile, zenginlik, başarı ya da ünden daha önemlidir." Bunun böyle olduğundan nasıl emin?.. Haklı olduğunu kanıtlamak için sizi bir teste davet ediyor.. Şu soruma cevap verin" diyor.

    - "Kalbinizin derinliklerinde, dünyada kimsenin size aldırmadığını ve hiç kimsenin sizi sevmediğini düşünseydiniz, yiyecek, elbise, ev, aile, zenginlik, başarı ve üne olan ilginizi yitirmezmiydiniz?.. Kendi kendinize 'Yaşamamın ne yararı var' diye sormaz mıydınız?.." Devam ediyor Toyotome..

    - "Şu anda en sevdiğiniz kişinin sizi sadece kendi çıkarı için sevdiğini anladığınızı bir düşünün.. Dünya birden bire başınızın üstüne çökmezmiydi?. O an yaşam size anlamsız gelmez miydi?."

Arkadaşlar birazda kendimden bahsedeyim sanal ortamda tanışmış oluruz.Ben 1980 Nevşehirde doğdum .Şuan İstanbul 'da yaşıyorum iki çocuk annesiyim Türk Edebiyatına ve şiirlere olan merakım ve sevgim bana böyle bir safada paylaşım yapmayı ve sizler gibi değerli insanlarla tanışmama vesile oldu bundan muttluluk duyuyorum sizlerinde desteğini ve yorumlarınızı bekliyorum.Yorumsuz tadı çıkmıyor.Hepinize şimdiden teşekkür ediyorum.Sayğılarımı sunuyorum.

Senin İçin


Yine yağmur var dışarda
Ve yine sokaklar bomboş
Yine izliyorum camdan yağmuru,karanlığı
ve yalnızlığı
Ama bu defa severek, sevilerek
Daha bir başka bakıyorum insanlara
Seni seviyorum, seni çok seviyorum

Yine yağmur var dışarda
Ve benim yüreğimde
Çok yakınımdasın biliyorum
Ama seni göremiyorum
Bağırsam sesimi duyarsın biliyorum
Ama bağıramıyorum

Yine yağmur var dışarda
Ve benim gözlerimde
Bu defa ne için ağladığımı biliyorum
Demek insan gönülden sevince
Böyle olurmuş diyorum
Çünkü bu defa senin için
Daha bir başka ağlıyorum

Yine yağmur var dışarda
Ve yine içimde fırtına
Bu defa senin için kopartıyorum fırtınaları
Seni sevdiğim için
Hayatta bana verilmiş en güzel armağan
olduğun için
Benim olduğun için
Daha bir başka yaşıyorum hayatı
SENİN İÇİN



Sevdiğin Kadar Sevilirsin


Yerin seni çektiği kadar ağırsın
Kanatların çırpındığı kadar hafif
Kalbinin attığı kadar canlısın
Gözlerinin uzağı gördüğü kadar genç

Sevdiklerin kadar iyisin
Nefret ettiklerin kadar kötü
Ne renk olursa olsun kaşın gözün
Karşındakinin gördüğüdür rengin

Yaşadıkların kar sanma...
Yaşadığın kadar yakınsın sonuna
Ne kadar yaşarsan yaşa
Sevdiğin kadar ömrün

Gülebildiğin kadar mutlusun
Üzülme bil ki ağladığın kadar güleceksin
Sakın bitti sanma herşeyi,
Sevdiğin kadar sevileceksin

Güneşin doğuşundadır doğanın sana verdiği değer
Ve karşındakine değer verdiğin kadar insansın.
Bir gün yalan söyleyeceksen eğer
Bırak karşındaki sana güvendigi kadar inansın

Ay ışığındadır sevgiliye duyulan hasret
Ve sevgiliye hasret kaldığın kadar ona yakınsın
Unutma yağmurun yağdığı kadar ıslaksın
Güneş'in seni ısıttığı kadar sıcak

Kendini yalnız hissettiğin kadar yalnızsın
Ve güçlü hissettiğin kadar güçlü
Kendini güzel hissettiğin kadar güzelsin
İşte budur hayat işte budur yaşamak

Bunu hatırladığın kadar yaşarsın
Bunu unuttuğunda aldığın nefes kadar üşürsün
Ve karşındakini unuttuğun kadar çabuk unutulursun

Çiçek sulandığı kadar güzeldir.
Kuşlar ötebildiği kadar sevimli
Bebek ağladığı kadar bebektir
Ve herşeyi öğrendiğin kadar bilirsin.

Bunu da öğren;
SEVDİĞİN KADAR SEVİLİRSİN!!!

Bir lise öğretmeni bir gün derste öğrencilerine bir teklifte bulunur:

- "Bir hayat deneyimine katılmak istermisiniz?" Öğrenciler çok sevdikleri hocalarının bu teklifini tereddütsüz kabul ederler.

- "O zaman" der öğretmen. "Bundan sonra ne dersem yapacağınıza da söz verin." Öğrenciler bunu da yaparlar.

- "Şimdi yarınki ödevinize hazır olun. Yarın hepiniz birer plastik torba ve beşer kilo patates getireceksiniz!"

Öğrenciler, bu işten pek birşey anlamamışlardır. Ama ertesi sabah hepsinin sıralarının üzerinde patatesler ve torbalar hazırdır. Kendisine meraklı gözlerle bakan öğrencilerine şöyle der öğretmen:

- "Şimdi, bugüne dek affetmeyi reddettiğiniz her kişi için bir patates alın, o kişinin adını o patatesin üzerine yazıp torbanın içine koyun."

Bazı öğrenciler torbalarına üçer-beşer tane patates koyarken, bazılarının torbası neredeyse ağzına kadar dolmuştur. Öğretmen, kendisine "Peki şimdi ne olacak?" der gibi bakan öğrencilerine ikinci açıklamasını yapar:

- "Bir hafta boyunca nereye giderseniz gidin, bu torbaları yanınızda taşıyacaksınız. Yattığınız yatakta, bindiğiniz otobüste, okuldayken sıranızın üstünde? hep yanınızda olacaklar."

Aradan bir hafta geçmiştir. Hocaları sınıfa girer girmez, denileni yapmış olan öğrenciler şikayete başlarlar:

- "Hocam, bu kadar ağır torbayı her yere taşımak çok zor."

"Hocam, patatesler kokmaya başladı. Vallahi, insanlar tuhaf bakıyorlar bana artık. Hem sıkıldık, hem yorulduk?"

Öğretmen gülümseyerek öğrencilerine şu dersi verir:

- "Görüyorsunuz ki, affetmeyerek asıl kendimizi cezalandırıyoruz. Kendimizi ruhumuzda ağır yükler taşımaya mahkum ediyoruz. Affetmeyi karşımızdaki kişiye bir ihsan olarak düşünüyoruz, halbuki affetmek en başta kendimize yaptığımız bir iyiliktir."

Arkadaşlar öncelikle hepinize günaydın.
Bugün sizlere ünlü şairimiz Nazım Hikmetten şiirler paylaştım işallah beğenirsiniz.Bu hayatta hepimiz kendi dünyamızda birer adsız şair değilmiyiz.

Herkes Gibisin


Gönlümle bas basa düsündüm demin; Artik bir sihirsiz nefes gibisin. Simdi tâ içinde bombos kalbimin Akisleri sönen bir ses gibisin. Mâziye karisip sevda yeminim, Bir anda unuttum seni, eminim Kalbimde kalbine yok bile kinim Bence artik sen de herkes gibisin. «BENCE SEN DE SIMDI HERKES GIBISIN» Gözlerim gözünde aski seçmiyor Onlardan kalbime sevda geçmiyor Ben yordum ruhumu biraz da sen yor Çünkü bence simdi herkes gibisin Yolunu beklerken daha dün gece Kaçiyorum bugün senden gizlice Kalbime baktim da iste iyice Anladim ki sen de herkes gibisin Büsbütün unuttum seni eminim Maziye karisti simdi yeminim Kalbimde senin için yok bile kinim Bence sen de simdi herkes gibisin

HAYATI ISKALAMA LÜKSÜN YOK SENİN ! Bir aşk için yapabileceğin her şeyi yaptığına inanıyorsan ve buna rağmen hala yalnızsan, için rahat olsun. Giden zaten gitmeyi kafasına koymuştur ve yaptıkların onun dudağında hafif bir gülümseme yaratmaktan başka hiçbir işe yaramayacaktır. Sen kendini paralarken o her zaman bahaneler bulmaya hazırdır. Hani ağzınla kuş tutsan "Bu kuşun kanadı neden beyaz değil?" diye bir soruyla bile karsılaşabilirsin.. iki ucu keskin bıçaktır bu işin. Yaptıklarınla değil yapmadıklarınla yargılanırsın her zaman. Bu mahkemede hafifletici sebepler yoktur. İyi halin cezanda indirim sağlamaz. Sen, "Ama senin için şunu yaptım" derken o, "şunu yapmadın" diye cevap verecektir. Ve ne söylesen karşılığında mutlaka başka bir iddiayla karşılaşacaksındır. Üzülme, sen aşkı yaşanması gerektiği gibi yaşadın.Özledin, içtin, ağladın, güldün, şarkılar söyledin, düşündün, şiirler yazdın. "Peki o ne yaptı" deme. Herkes kendinden sorumludur aşkta. Sen aşkını doya doya yaşarken o kendine engeller koyuyorsa bu onun sorunu. Bir insan eksik yaşıyorsa, ve bu eksikliği bildiği halde tamamlamak için uğraşmıyorsa sen ne yapabilirsin ki onun için? Hayatı ıskalama lüksün yok senin. Onun varsa, bırak o lüksü sonuna kadar yaşasın. Her zamanki gibi yaşayacaksın sen. "Acılara tutunarak" yaşamayı Öğreneli çok oldu. Hem ne olmuş yani, yalnızlık o kadar da kötü bir şey değil. Sen mutluluğu hiçbir zaman bir tek kişiye bağlamadın ki.... Epeydir eline almadığın kitaplar seni bekliyor.Kitap okurken de mutlu oluyorsun unuttun mu? Kentin hiç görmediğin sokaklarında gezip yeni yaşamlara tanık olmak da keyif verecek sana.Yine içeceksin rakını balığın yanında. Üstelik dilediğin kadar sarhoş olma özgürlüğü de cabası.... Sen yüreğinin sesini dinleyenlerdensin ve biliyorsun asolan yürektir.Yürek sesi ne bilmeyenler, ya da bilip de duymayanlar acıtsa da içini unutma; yasadığın sürece o yürek var olacak seninle birlikte. Sen yeter ki koru yüreğini ve yüreğinde taşıdığın sevda duygusunu. Elbet bitecek güneşe hasret günler. Ve o zaman kutuplarda yetişen cılız ve minik bitkiler değil, güneşin çiçekleri dolduracak yüreğini... NAZIM HİKMET